22 Aralık 2024 Pazar

dün çok içtim yine. bugün kendime gelmekle uğraştım tüm gün. bir haftasonu daha bitti.
dün gece saatlerce ç. ile konuştuk. bir sürü ve bir sürü şey üzerine, eski zamanlar üzerine, ankara üzerine, taşra üzerine... ben konuştum ve biraz da ağladım, sensizlik üzerine. konuşmamızdan geriye loop'a aldığım birkaç şarkı kaldı, bir de senin kafa netliğine dair düşünce kırıntıları... konuşmuşsunuz ya birkaç hafta önce, yarım yamalak anlattı, sen demişsin ya işte "bir sürü asistan kız.." filan... nasıl? mesela bu kafamda dönüp duruyor, nasıl söylemişsindir böyle bir şeyi, söylerkenki ses tonunu hayal etmeye çalışıyorum, ben aklımdan geçiremezken başka hiçbir kimseyi, sen nasıl dile getirebildin, nasıl da "herkes kendi yoluna bakar artık" diyebildin. titriyorum, ellerim titriyor, hasta edeceğim kendimi, bundan korkuyorum. eski fotoğraflara bakıp durdum, senin yüzüne bakıp durdum. hiç mi sevmedin beni?
bazı şarkılarda alkol tadı var. 
dün o kadar çok içtim ki, öyle alkol kokuyordum ki hatta, aklıma muddy waters'ta tanıştığımız o uzun saçlı, kollarında aile büyüklerinin dövmesi olan o adam geldi, hani bir gün ayakkabılarıma iltifat etmişti. o adamla konuşurken keskin bir alkol kokusu almıştım, hiç unutmadım çünkü öyle karakteristik bir şeydi ki. o kokuyu aldım işte kendimden. sana anlatsam anlardın.
artık okuyabileceğin yerlere yazmayacağım bu garip mektupları, sildim yazdıklarımı da. sana bir şeyler anlatmak istediğimde karşımdaymışsın gibi hani. niye gittin ki, neden gelmedin ki. her cuma, yine sürpriz yapıp gelirsin diye öyle çok bekledim ki. o beklediğim milat günü hiç gelmedi. bazen seni haklı çıkarmak için yaşıyormuşum gibi geliyor. hani demiştin ya "şimdi otur kazanamayacağın sınava çalış hadi". bir de şey demiştin, "beni çok özleyeceksin, keşke burada olsa da kavga etsek diyeceksin."
senin kehanetlerini yaşamak istemiyorum artık, ama keşke burada olsan da kavga etsek.
keşke sen de beni unutamasan. benim kadar ağlayıp üzülme yine de. istemem bunu. ama beni unutmasan, unutmamış olsan keşke...
seni çok özlüyorum, eski günleri çok özlüyorum, bana yaşattığın bütün bu trajediye rağmen, ama hayatta neler var değil mi, böyle harap etmemeli insan, kendine bahşedilmiş bir canı bu kadar hırpalamamalı, ama bu kadarmış işte direncim, paramparça oldum artık ben...

13 Aralık 2024 Cuma

bugün neredeyse mutlu uyandım. seni rüyamda görmüştüm. konsere mi gidiyorduk ne, sanki bir bira paylaşıyorduk. eski günlerdeki gibi. sonra gündelik şeyler işte, senin parçalarını taşıyan o belirsiz bulutlar dağıldı yavaş yavaş, geriye sensiz bir gün ve azap kaldı yine.
benim sanki hala tek mesaim sensin.
şule öncü şunu demiş: "hastalığını hastalanmadan iyileşmeni iyileşemezsin." ama bende olan şey sadece "sen" hastalığı hala. iyileşme belirtisi göstermiyorum henüz. sahi sen iyileştin mi?
yazdıklarını okudum, bir şeyler ve bir şeyler hakkında. seni yine özledim. sonra flört'ten "bir tek sen gelmedin" açtım.
birbirimize ayıplar ettik. ama bazı şeyler çok koyuyor hala bana. benden vazgeçebilişin, en çok.
isterdim ki biz değişmeden, dünyalarımız değişmeden, başka insanlara dönüşmeden, gel, gel, gel artık..

"benimki bir beklenti değil
gökyüzü mavidir değişmez"

13 Ekim 2015 Salı

atesten kaca kaca, atesle oynamayi ogrendim. [belki.] aslinda karmasik olan bir sey yok, insaniz, ve bu yuzden, esyanindogasigeregi yani, kotuyuz de. guzelliklere bu kadar sasirip, onlardan gozumuzu alamayisimiz ondan. olur da yakalarsak onlari, saklayip yasatmakta bu kadar beceriksiz olusumuz, korkumuz, ondan. acimasizligi buyurken ogrendik, gerektiginde, sepsert bir kaya gibi sessizce durabilmeyi de. gerektiginde, kirariz dokunan elleri. her sey degisir, rollerimiz de. hic diye bir sey yoktur, mutlak diye bir sey olmadigi gibi, ve sihir olmez, ama bizim bakislarimiz degisir, gozumuzdeki piriltilar sonuverir bazen, artik onu goremez oluruz.. [sihirleri kaybetmemek dilegiyle.]

9 Ekim 2015 Cuma

"aslinda benziyoruz, mesela.." diye arayip durmak bir yana, bir benzerini karsinda buluverdiginde, nolur ki sonra, "iyi ki karsilasmisiz" dediginde?

1 Ekim 2015 Perşembe

chet baker'dan my funny valentine caliyor ve ben biraz gozyasi dokuyorum; aslinda onun sesindeki duruluk -daha guzel kelimeler vardir muhakkak ifade edecek ama ben bulamiyorum iste simdi- bunu biraz hak ediyor.. ilginctir, bazen, bazi sarkilari dinlerken sunu diyor insan: daha once bu kadar huzunlu hicbir sey dinlemedim. dinlediginiz sey sahiden de o an icin dunyanin en huzunlu seyi oluyor ama. garip, anlik bir tamamlanmislik. sanirim bunun icin biraz gozyasi dokulebilir.