18 Ekim 2010 Pazartesi

bugün acil kantininde tek başıma oturmuş sigara içerken, bir anda normalde ismine bile 'saçma sapan' diyeceğim popüler bir şarkı çalmaya başladı ve ben durduk yerde ağlayacaktım neredeyse. karşı masadaki yaşlı teyzeyle amca beni izliyordu, ya da bana öyle geliyordu. sonra bi sigara daha yaktım.

o an, aklımdan geçen birkaç şey vardı. ne yazık ki, hiçbiri seni ilgilendirmiyor..

13 Ekim 2010 Çarşamba

zaten çikolatayı da bitter severim.

üzgün olmaya alışmanın en kötü yanı, üzgün oluşun hakkında yazdığın şeylerin gittikçe tükenip sonunda bitmesi galiba. en azından benim için öyle. çünkü ben kendimle öyle ya da böyle yazarak yüzleşebiliyorum ancak ve bunu bile başaramıyorsam artık, hayatımda neyi düzeltmem gerektiğini de kestiremiyorum; her şeyi reddetmeye başlıyorum. mutsuzluğumu, asla olamayacağım biri olmaya çalıştığımı, çelişkilerimi, özlemlerimi..

insan halbuki yalnız olmamalı kendiyle yüzleşirken, sıradan kelimeleri alıp sihirliymişçesine söyleyebilen birileri olmalı yanında. ama ben değemiyorum ki insanlara; hani aynada uzansan kendine parmaklarınla aranda bir boşluk kalır ya hep küçük de olsa, asla dokunamazsın kendine; onun gibi.. en yakın olduğum anda bile insanlarla aramda hep o boşluk var. sadece benimle mi ilgili bu, bilmiyorum. ama olmuyor, ve içimde sakladığım şeyler öyle birikip öyle ağırlaşıyor ki, hiçbir şekilde arınamıyorum onlardan. bir cümlelik de olsa bütün mesafemiz, zamandan bir okyanus da; birinin onu aşıp omuzlarımdan sarsmasını istiyorum sanırım, tüm biriktirdiklerim dökülsünler diye.

yine de, eskiden olduğu gibi "keşke" demiyorum. bu iyi bir şey. geldiği gibi yaşıyorum hayatı. yokuşlarını da düzlüklerini de aynı şekilde karşılıyorum. ama manasızlık, bütün duygularımı kemiriyor bu sefer. öyle ruhsuzum ki, ve bunun için öyle "bir şeyler yapmalıyım" ki; feci saçmalıyorum bugünlerde ve çok yakında kocaman bir hata yapacağım biliyorum. sonrasında da biraz pişman olup üzüleceğim heralde, biraz hissedeceğim. amaç da bu ya; sağlıklı dozda bir acı.. oysa ben hata yapmamak için yaşarım aslında. etrafımdaki insanlar bir sürü şey yaşayıp bana pişmanlıklarını anlatırken, ben yapmaktan vazgeçtiğim şeyler için kendimle gurur duyarım; başkalarına ağlamam gerekmediği için. belki bu yüzden hayat hakkında gerçekten de bir bok bildiğim yok, bilmiyorum. ben, bekliyorum aslında hep, bekliyorum bana fark ettirmeden hata yaptıracak insanı ve bekledikçe darbe alıyorum: işte size bütün hayatım.

11 Ekim 2010 Pazartesi

4 Ekim 2010 Pazartesi

yeni tanıştığım biriyle konuşuyorum, ve şunları fark ediyorum; benim artık ikili ilişkilerde deli gibi kompleksim, özgüven eksikliğim, ve karşı tarafa güvensizliğim var -ki aslında bunun sebebi de karşı tarafa %100 güvenme özlemi. ve garip bir iğneleme huyum oluştu, alınganlık yapıp da ota boka. bütün bunların nasıl göründüğü hakkında tahmin bile yürütemiyorum. sonunda ben de strateji canavarına dönüşeceğim sanırım. zaaflarını, acıyan yerlerini başkalarından saklamak ne kadar da zor; sırf senden korkup kaçmasınlar çünkü biriyle konuşmaya çok fazla ihtiyacın var diye..