23 Temmuz 2014 Çarşamba

su ara hayattaki en buyuk eglencelerimden biri sabah kutuphaneye giderken ve aksam eve donerken radyoda kesfettigim sarkilar. yine guzel bi sarki dinledim demin. (ders calisirken muzik dinlemiyim diye kulakligimi bile yanimda tasimiyorum artik.) radyo a'da sabahlari konusan kizi cok seviyorum sonra. bi gram insan sevgisi kalmissa demek icimde.

dun a young doctor's notebook diye bi mini dizi kesfettim, simdi onun son bolumunu izleyip uyuycam. aslinda daha cok dramatik denilebilir ama ben cok guldum izlerken. bi de daha bikac gun once daniel radcliffe'le dalga gecmesem iyiymis.

20 Temmuz 2014 Pazar


eve girdi, kendini yataga atti, beynini uyusturmak icin hemen bilgisayara yoneldi, uzun zamandir konusmadigi biriyle konusurken yine kendini taniyamadi, onu da oyle, huzunlenmek isten bile degildi, huzunlendi, aslinda guzel bi gun denilebilirdi, saatini komidine koymak icin uzanirken gordu ki kurk mantolu madonna veya genc werther'in acilari artik birer bardak altligindan fazlasi degildi, yeniden kendi olabilecek mi merak etti, mutluluk konusuna hic girmedi, sadece 'yolda oldugum surece sansim var' dedi bi kez daha icinden – neler olacak bilinmezdi.

14 Temmuz 2014 Pazartesi





meet me in montauk.

13 Temmuz 2014 Pazar

why do we fall, bruce?

merhaba. yine issizligin doruk noktalarinda gezindigim bir gundu. tam yapicak bi sey kalmadi, artik ders calisiyim derken tv'de batman'in cizgi filmine denk geldim. acayip kotu bi cizgi filmdi ki batman favori comicbook karakterimdir. neyse, kendimi dark knight rises'i izlerken buldum sonra. christopher nolan bir sekilde bana ilham vermeyi basariyor her zaman. yani boyle kisir, boktan, ise yaramaz bir gunde bile. o klise "vazgecme, ayaga kalk ve devam et" mesajini her nasilsa insana hic de klise gelmeyen bir sekilde veriyor. ya da bana oyle geliyor ne bileyim. iyi hissettim kendimi iste. bu arada filmin sonunda alfred'le bruce'un o kafede karsilasacagini daha alfred ilk kez ordan bahsederken tahmin etmistim. *clap clap clap* bi de keske herkesin bir alfred'i olsa. mesela zor gunlerin ustesinden gelip de, cook uzak bir yerlerde karsilasip konusmadan, gozleriyle selamlasacagi bir alfred'i olsa herkesin.

ergenlik all over again


"bana "insanlar bizi takmiyor. biz de onlari takmayiz olur biter" demisti. aynen soyledigi gibi yapmam gerekiyor belki de. hayatimdaki varligi o kadar yetmiyor ki sanirim yoklugu daha az aci verecek."

"artik guzel sacmaliklar yazmak istiyorum."

"o duymayacak olsa bile baskalarina onun duymaktan hoslanacagi cumleler kuruyordum, agzimdan cikan her kelime beni ona yaklastiracakmis gibi..."

"bir de, insanlari kalabaliklastiranlarla yalniz birakanlar, hep ayni kisiler galiba. tanrim! insanlara guvenmek ne kadar da tehlikeli."

"u.'a olan bes yillik hislerim, bir telefon konusmasiyla, on bes dakikalik bir telefon konusmasiyla... bilmiyorum. kaldi oylece, havada asili. degersiz, onemsiz. kucuk dusuruldu. on bes dakika verdi bana. benimle ilgisi olmayan hayatinda, islerini yoluna sokabilmesi icin, icini rahatlatmam icin. ne hissettigimi onemsemedi."

"neden surekli bu 'yapacak cok isim var' hissi ve bunun hicbir sey yapmama izin vermeyecek derecede agir olusu? icim bin tane parcaya bolunmus de, hepsi baska sey yapmam gerektigini soyluyor gibi."

"bazen yorganin altinda, bazen de sokaklarda aglamak iyidir. saklanmaya alisik biriyseniz, sokaklari tercih edin, sarsilmis gerceklik duygunuzla mukemmel bir uyum kuracaktir. gozyaslarinizi silenlere duygusal baglilik duymamayi unutmayin tabi. basa sarmak istemeyiz."

"iyilesmem cok zaman aliyor. dusmemek icin yurumuyorum ben artik n."

"orda karsilikli oturup bira icerken, beni neden o role oturttugunu aciklamaya calisiyordu ve science of sleep'i anlatmaya basladi. adamin kizi cok sevmesine ragmen yaptigi dengesizlikleri, cekip gitmelerini. 'orda kiza soyledigi gibiydi; sen farkliydin, diger herkes sikiciydi, ya da cok ayniydi... hala baktigimda farkli geliyorsun bana, bilmiyorum.' dedi. o filmi beraber izleyecektik, ondan bahsettik biraz. two days in paris'te julie delpy kucukken okul yolunda etrafi, yapraklari, agaclari izlemekten okula hep gec kaldigini anlatirken aklina benim geldigimi soyledi. her seyi hatirliyor, benden de fazlasini, her seyi."

"egom azicik beslenmeyegorsun, bak hemen boyundan buyuk seylerin ozlemini cekiyor!"

"m. benim en sevdigim yalanciydi. soyledigi seylerin hepsine inanmayi sectigim, bir sekilde hak bile verdigim bir yalanciydi."

"dun b.'yi gordum. uzaktan. kutuphaneye dogru gidiyordum. o koseyi donuyordu. uzun uzun baktim arkasindan. onu unuttuguma sasirdim. aslinda hala yasiyor olmasina bile sasirdim. varligina. aklimdan oyle uzun suredir gecmemisti ki."

"kendimi supheye dusurmek icin sayisiz yontemlerim var. yalniz, bunu onunla konusurken yapmam gerekmiyor. cunku o da benim gibi biliyorum, onun icindeki 'sey' de tetikte, suphe duymak icin bekliyor hep. bu yuzden ona guvenmekten korkmam gerekmiyor."

"ya hala boyle dusunmuyorsa, diyorum sonra. sonsuza kadar oyle dusunmek zorunda degil ya. belki bosu bosuna isitiyorum icimi. birine soylenen sozlerin gecerlilik suresi ne kadar acaba? gecen gun eski defterimi okurken aklima takildi, fazla uzun oldugunu sanmiyorum."

"bugun i.'ya onu anlatirken dedim ki 'icimin buzlari eridi derler ya, belki tam erimedi ama sip sip damliyo uzerinden'. 'erimis erimis' dedi."

"birkac sene onceki seyda olsa, bundan buyulenirdi. simdi daha gercekciyim. buyulenmis degilim, gozlerim kamasmadi; gordugum sey cok guzel sadece."

"ama kendinden baska yakini yokmus insanin. kendine bile uzakmis kimi zaman."

12 Temmuz 2014 Cumartesi

defterlerimi karistiriyordum. "tanri beni her seye ragmen seviyor olabilir." diye yazmisim bir kac yil once. gulmekten kendimi alamadim. yine platonik takiliyormusum.....

"onun mutlu oldugunu gormek hosuma gidiyor. mutlu olmayi cok hak ediyor. sanirim onun gibi fazla insan yok, yani oyle tahmin ediyorum. cok uzuldugunu, aci cektigini biliyorum. ama vazgecmedi. hayal ettigi seyden soz ediyorum. ve simdi her sey yoluna giriyor gibi. bunu yazarken agliyorum her nedense! banyoda makyajini temizliyordu. yanina gittim. sarildik. cok iyi geldi. neden agladigimi bilmiyorum.

(...)

onu son gorusumde, y. bana mutlu olmayi hak ettigimi soylemisti. her seyi hak ettigimi ve mutlu olmami istedigini. biri bana bunu ilk defa soylemisti. 'mutluluk' ve 'hak etmek' benim icin ilk defa yan yana gelmisti. neden diye sormak istedim. mutlulugu neden hak ettigimi bilmiyordum. panik oldum, cok tuhaf degil mi. biri hakkimda yanlislikla iyi dusunur diye korktum. halbuki dunyada olan her sey biraz yanlislikla."

3 Temmuz 2014 Perşembe

hayalkirikligina ugramaktan yoruldum. canim sikiliyor cunku kimseye guvenemiyorum. canim sikiliyor cunku dunya uzerinde tek bir kesinlik bulamiyorum yine. (tusdata fasikulleri de bi yere kadar.) zamandan ve mekandan bagimsiz, asla degistirilemeyecek bir sey. donup de elini uzattiginda orada olacak ve sana seni hatirlatacak bir sey. bu sinir bozucu dusunceyi nasil edindim bilmiyorum, tek bildigim, bir iki yil once mehmet gunsur'un o hikayesini okudugumda yillardir ifade edilmeden icimde duran bir seyi, birden karsimda buluverdigim. arada bir aklima takiliyor hala. "ariyorsan, tek bir seyi bulman yeter. tek bir kesinlik yeter." sonra bir de sey var, kings of convenience soyluyordu hani, "Unlike me, you've looked for things that could be found." mantikli tabi, insan bulmak icin arar genelde cunku, ya da mesela gelecegini bildigi icin bekler. (If love is setting a place at the table for someone who is never coming home, I think I'll pass.) aksi halde tatli yaz aksamlarini cehenneme ceviren super bir sihirli degnek sahibi olur cunku. neyse. bu ara les gibi film izlemeye basladim. bazen kafami uzun sure bir seylerden uzak tutabilirsem buna alisirmisim ve bir daha dusunmezmisim gibi geliyor. uzun sure uzaklasamadigimdan beceremiyorum ben. zihnimi mecburi olarak surekli kullanmak zorundayim ve illa ki gitmemesi gereken yerlere gidiyor. yani boyle acikliyorum kendime durumu. sonra olasilik disi seyler beni cok rahatsiz ediyor. asla guzel piyano calmayi ogrenemeyecegim veya belki birini hic goremeyecegim fikri. birden cokuveriyor. onumdeki olasiliklar birden sonsuz olmayiveriyor iste, ama hayat gittikce daralan bir yol diil ki, olmamali.. oysa yola baktigimda tek gordugum, artik orada olmayan seyler. ahh bunlar hep bahaneler. yine atesin etrafinda donup duruyorum ve atesten bahsetmemek onu daha az gercek yapar saniyorum..