25 Aralık 2012 Salı

halbuki bilincaltimiz biraz ayarli olsa ne guzel olur. cok uzaklarda kalmis bir yasami getirip koymasa gozumuzun onune. cok uzakta kalmis, eskimis, burusmus ve artik guzel bile olmayan hayalleri hatirlatip da, sonsuz simdi'mizden calmasa. silsek yuzlerini hafizamizdan. guluslerini de. her seylerini de. oldursek o aklimizin en arka odalarindaki hayaletlerini. bir hayalet gordum cunku ben dusumde. konustu benimle, uzgundu, sabahin korunde sarhostu ve sanirim biraz da cildirmisti. haline cok uzuldum. ona yardim etmek istedim. pesinden gittim; bulamadim onu. sonra yeni sabaha uyandim. unuttum ruyami. uyandigimin aksamustu, gereksiz bir isle ugrasirken birden hatirladim.

20 Aralık 2012 Perşembe

"birden hatırladık seninle buluşamadığımız günleri"

13 Aralık 2012 Perşembe

[ed. n.]: "Butimar bir kuştur, deniz kıyısına çöker, denizin bir gün kuruyacağını düşünür, bu tasa yüzünden de su içmez hiç."

9 Kasım 2012 Cuma

"sen aslında hazine gibisin, ama seni bulmak çok zor. toprağın altındasın, insanlar üzerine basıp geçiyor."

22 Ekim 2012 Pazartesi

and the winner is-

"her şey" vs "her zaman"

5 Ekim 2012 Cuma

mutluluklar vesaire


üzüldüğümüzde hatırlamak için biriktirdiğimiz şeyler. dedi içinden onu düşünerek. üzgündü çünkü yirmi iki yaşındaydı ve sanıyordu ki içi ölmüştü. ablası daha bugün evlenmişti ve herkes ona sırtını dönmüştü. herkes zaten birbirine sırtını dönmüştü. gözleri doldu. kendisi ve bir kaç kişi için, tutunacak şeyler bazen ne kadar da.. yoktu. önceki gece, ezginin günlüğü'nden "seni düşünmek güzel şey"i dinleyerek ağlamak istemişti. ama gözleri şişmesindi. şimdiyse, midesi bulanır, kendini terk edilmiş ve her zamankinden küçük hissederken -dahası, içten içe de büyüklenirken; gözleri doluyor ama ağlayamıyordu. şimdi, birinin ona söylediği güzel şeyleri düşünmeye çalışıyordu. (ne demişti hani o gün?) son zamanlarda bunu sık yapmaya başlamıştı. risk alıyordu: akrabalarına garip bir içgüdüyle şimdiye kadar hiç güvenmemesine karşın onlara sırlarını vermeye başlaması gibi. onların önemini anlayamayacağı, ufak ama aslında kocaman sırlar. (bıçak darbeleri gibi, gerçekte görünürdekinden çok daha derin yaralar.) yalnızlıktandı bu; bazen herkes gibi konuşmaya ihtiyaç duyuyordu. risk alıyordu: özlemeye başlamıştı ve bu çok vakit alıyordu. onunla oturup konuşmayı özlüyordu mesela. onunla tavla oynayıp her zamanki gibi yenilmeyi, bir bankta sessizce oturup sigara içmeyi, ona sarılmayı özlüyordu. onunla hiç yapmadığı şeyleri özlüyordu. bu da mı yalnızlıktandı? nasıl bilinirdi? onu etrafında insanlar varken de özlüyordu. ama insanlara da ihtiyacı vardı, bunu biliyordu. çok canını yaksalar bile onları bırakamazdı. yaşamak için bu somutluğu duyması gerekliydi. insanlar elini sıkıp "darısı başına" demeliydi ve o dışından utanmış gülümsemesiyle gülümserken içi cız etmeliydi. sonumuz mu geldi? işte yine öteki olmayı bile beceremeyen bir ötekiydi.

cümleleri kopuk kopuk ve ne dediği belli değildi. bu da burda bitsindi..

                                                                                              17.06.2012 | 03:29

19 Eylül 2012 Çarşamba

sonra kafamın içinde between the bars'ın çalmaya başladığı bi an geldi ve gülümsedim.

28 Ağustos 2012 Salı

en kötü özelliğim de şu; kendimi kötülediğimde, başta bana inanmazsın (ya da belki inanmamış gibi yaparsın, bilmem) ama sonra öyle ısrarla devam ederim ki buna, sana öyle bakiştebuyüzden'ler bulup getiririm ki, sen de susarsın sonunda. işte orası çok korkunç bir yer bence.

bir de, bugün buraya bildiğin güzel şeyler yazacaktım nerdeyse. çok yakındı,  iy ki acele etmemişim!

26 Ağustos 2012 Pazar

korkum; ben anlatırken gözlerini uzaklara kaçırmandır. ve ben tam devamını getirecekken lafımın, sözüm bitti sanmandır.

25 Ağustos 2012 Cumartesi

geriye ölü bir adamdan kara mizah öğrenmek kaldı bir tek.

23 Ağustos 2012 Perşembe


seni tanımaya başladığımdan beri
günlerin bir en güzel kısmı var
kalkıyorum
aydınlıklar içinde bir yerlere gidiyorum
her gün sevimsiz aydınlıklar içinde
hep acele ediyorum
sonra azalıyor gün, tam bitti bitecek
ben gelip seni buluyorum
loş ışıklarda seni öpüyorum
hiç acelem yok
gün bitiyor
sesin: yarı-hatırladığım bir rüya
beni çağırıp duruyor

oyunumuz basit
zamanı bir de dünyanın bütün uzaklıklarını yok say
seni tanımaya başladığımdan beri
günlerin bir en güzel kısmı var

16 Ağustos 2012 Perşembe

iç seslerin kontrol dışı çatışması ve en sonunda uzlaşma değil de zaruri bi rahatlama: evet, böyle düşündüm, böyle dedim ve tam da böyle hissettim,
ne var?

10 Ağustos 2012 Cuma

huf


şu an tek istediğim bir an önce yarın sabah olması ve çoğu sabah olduğu gibi hastaneye girmeden önce bir sigara yakmak. ve yarın nöbetçi olduğuma göre seni düşünmeye pek vaktim olmaz. böylece içimde birikenleri biraz dışarı atabilmek için türlü saçmalıklar yapmam. böyle şeyler yazmam. sabah olur, sigara yakarım.

ne düşünüyordum ben de bilmiyorum. bilsem söyleyeceğim. bir şeyler yanlış gidiyor, bunu yazdığına göre sen de farkındasın. bir şey oldu çünkü. bir şeyler yerli yerine oturmadı. bir şeyler taştı, bir şeyler azaldı. sen de farkındasın hissettiklerimin. iki gündür aklımda senden başka bir şey yok. abarttığımı düşünüyorsun değil mi? herkesi durdurup ne yapmalıyım diye sormak istiyorum iki gündür. çünkü ilk defa tehlikelisin benim için. ilk defa kaçmak istiyorum senden. çünkü yanına gelemiyorum. çünkü yanıma gelmiyorsun.

neden büyük laflar ettin? büyük lafları sevmediğimi biliyordun üstelik, buna rağmen göreceksin prenses dedin. (belki de tam olarak öyle demedin.) neden o gün, aşık olmaktan bahsettin? hatırlıyor musun? neden güzel olduğumu söyledin örneğin? neden, neden bir şekilde hep yanımda olacağını söyledin? olamazsın, her zaman hissettiremezsin kendini. varlığın varsa, yalnızlığın da vardır, yani, sebep olduğun yalnızlık. X. yalnızlığı, ama şeyda'nın. şeyda'nın X. yalnızlığı. (sen birden karşıma oturup tavla oynamaya başladığımızda olduğun gibi: X.) ne yapacağız şimdi? sana bunları nasıl söylerim? bana haksızlık yaptığını düşündüğümü nasıl söylerim? sen her şeyi, hep bildin. bense söyleyeceğin her şeye hazırlıklıydım her gün. (bu hariçmiş.) bazen birden karşıma çıktığını hayal ediyordum. akşam eve dönüyorum, acil kapısından dalgın dalgın çıkmışım da sen bekliyorsun orada. gözlerin parlıyor, sonra benimkiler de dalgınlığı bırakıp parlamaya başlıyorlar. ne arıyorsun, nasıl buldun, nerden geldin belli değil. elinle koymuş gibi buluyorsun beni. ya da ben giderken şeyda! diye sesleniyorsun arkamdan. sesin tanıdık geliyor ama çıkaramıyorum. (gülüşünü de unuttum şu sıralar.) arkamı dönüp bakınca.. sensin. ağzımı açıp bakıyorum. sonra bir şey demeden, diyemeden, sarılıyorum. kimse umrumda değil, burası artık yeni bir dünya, senli bir dünya, ve bu yeni dünyada ben henüz tedbirsizim, koşup sarılıyorum.

yani ben seni en fazla buraya kadar tanıyabileceğim, öyle mi? ötesini hiç bilemeyeceğim. (şarkıda solving every mistery, i want to know your history diyordu hani.) bazı akşamlar, hastaneden çıkıp eve dönerken, yine böyle aptal senaryolar kurup sonrasında utanacağım. utanacağım, çünkü bilsen hayal kırıklığına uğrardın. ucuz senaryolar albayım!

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Ben sana bakiyorum; fakat, donulmez bir yola girdik artik. "Ucuz hayallerin anlatimi da ucuz oluyor," dedi. Kendini kotule bakalim. Buradan bir yere gidilmez. (Biliyoruz.) "Dusunurken ucuz gelmiyor; kelimelerle dusunulmuyor cunku resimlerle dusunuluyor. Sonra, resimlerin de ucuz kaynaklardan alindigi anlasiliyor."

7 Ağustos 2012 Salı

küçül şeyda küçül.

31 Temmuz 2012 Salı

bu şarkılar bu kadar güzel olmasaydı, başka biri olurdum, dedim. 'para' çalıyordu. aslında her şekilde, başka biri olurdum, her farklı küçük olasılıkta. dinlemediğim her üzgün şarkıda ve bana söylemediğin her sözde, seni tanımadığım her günde. başka biri olmak için sonsuz tane olasılık varken, sonsuz olasılığın diğer sonsuz tanesi değil de bu oldum, merhaba. kader kavramı da burdan besleniyor olsa gerek; ve böyle bakınca, saçma gelmiyor aslında. her şey olup bittikten sonra başlıyordur kader denen şey belki. insanlar başka neler olabilirdi diye düşünüp çıldırmasın diye, bir küçük avuntu. çaresizliğin sonundaki kabulleniş anı gibi. canını da yaksa, seni kurtaracak güzellikteki şarkılar gibi.

24 Temmuz 2012 Salı

bazen herkes tek yaptığının kuyruğunu dik tutmak olduğunu bilir, ama senin yine de kuyruğunu dik tutman gerekiyodur.

24 Haziran 2012 Pazar

bazı anlar vardır. geldiğinde, onu hemen tanırsın. aslında biraz heyecan vericidir, çünkü hemen bir karar vermen gerek.. hafifçe gülümseyip hayatına aynı şekilde devam edebilirsin -az sonra unutacağın küçük bir vazgeçmişlik hissiyle. sağlam kabuğun seni herkesten korur, ona güvenirsin. ya da başka bir şey yaparsın o an. risk alır ve anlatmaya başlarsın. hiç susmadan, virgül bile koymadan anlatırsın. cümlelerin kesik kesik değildir her zamankinin aksine; çünkü susarsan, şüpheye düşeceğini bilirsin. kendine zamanın birinde söz vermişsindir. bir daha asla böylesine açılmayacağım kimseye demişsindir. kimsenin karşısında savunmasız kalmayacağım. oysa kimsenin seni olduğun gibi görmemesi bazen her şeyden daha acı vericidir. sonrasında pişmanlık gelecek olsa bile.

sırrımı bilince, sınırımı görmüş oldun. belki biraz hayal kırıklığı oldum. çünkü yaşadığı travmaların ötesine geçemez insan. geçerse de kendisi olmayarak geçer. biliyorsun değil mi? uzaktan bakmak zordur onlara. üstelik şimdi bilmediğim görünmez bağlarla bağlıyım sana. canımı acıtmak için yeterince şey biliyorsun çünkü artık, sevdiğim tüm insanlar gibi.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

bazen o kadar çok üzülüyorum ki sanki çok hasta olacakmışım gibi geliyor. hatta bunun rüyalarıma girdiği zamanlar bile oluyor. sedyedeyim, gidiyoruz, canım acıyor, kafam acıyor, ortada felaket bir durum olduğunu anlıyorum. belli ki öleceğim yani.. sanki bütün olan bitenin büyük bir rahatlama anı gibi. boşa harcanmış ve boşa harcanacağı kesin bir ömrün sonuna gelmek, ve bir oh çekmek gibi.

bir insan, bir hayatla ne yapmalı; bilmiyorum.. şimdi ölmek istemem yine de, bunu biliyorum. daha yirmi ikisine gelmeden kırk beş yaşında bir kadın gibi hissetse bile, ölmek istemez çünkü kimse. bir bitki gibi bile olsa yaşamak ister. zaten bir bitki bile yaşamak ister. işte öyle isteyeceğim yaşamayı ben de.

21 Nisan 2012 Cumartesi

beni dinlersen üsküdar'a gitme
ibrahim'i görme şiir yazma
şu herkesin bildiği düzlük
bu deli alacası çayır
ardıç kuşu türkülü sokak
senin için değil. 
sen yoksun
çevrende kimseler yok
zengin de olsan
yoksulluğun gitmez.

30 Mart 2012 Cuma

herkesin düşüncelerini toparlayamadığı zamanlar vardır. benimkilerse, nadiren bir düzene giriyor. dokuz on yaşındayken, her gece gözlerimi kapattığımda gördüğüm o karışık ip yumağına benziyor düşüncelerim. tam çözüldü derken tekrar karışan hani. sonra tekrar çözülmüş gibi gözüken ve bu hep böyle sürüp giden. keşke diyorum bazenleri, dumbledore'un düşünseli gibi bir şeyim olsaydı. içlerinden tek bir kelime bile yakalayamadığım şeyleri cümlelere dökebilmek için uğraşmazdım bu kadar. kesik kesik anlatmaz ve kimseyi sıkmazdım. -gör işte, bunları yaşadım ve bu kadar azaldım.

11 Şubat 2012 Cumartesi

"deep into my sleeve
deep in my sleeves
pockets start where I always reach
you are there
oh I never knew you from the sun

never, never knew you from the sun"

7 Şubat 2012 Salı

o gittikten bikac gun, belki bikac hafta sonra, bi aksam eve donerken, otobuste camdan disariyi izlerken calmisti bu sarki ve ben herkesi unutup aglamistim.. neden bilmiyorum, ne zaman zulfu livaneli'den nefesim nefesine'yi dinlesem, ben dedemi cok ozluyorum.

29 Ocak 2012 Pazar

pıt

"kimsesiz değil, insansız"

22 Ocak 2012 Pazar

19 Ocak 2012 Perşembe

yetişirim

dağınık bi kafa, daha da dağınık oda, sandalyelerin üstünde tower bloxx gibi eşyalar, anne söylenmesi, 21 yaşında bi çocuk olduğum hissi, her yerde kitaplar, hiç okunmamış ve defalarca okunmuş kitaplar, saate bakmadığım geçmiş zamanlar, ama kırmızı ışıkta beklerken değişen sayılar ve değişen arkadaşlar, önümde bi buçuk yıllık bi sinir harbi -ki sağlam çıkılması gerekli, sorular, suskunluklar, artık bazen sırf o huzursuz sessizlik korkusundan konuşmaklar,  sonra kaç zamandır durup durup 8999.25 kilometre uzaklar ve hala ben miyim derken ben, hala ben işte..