bazen bir seyi gereginden fazla dusundugunde, zaman kavramini kaybediyor insan, biri gelip hatirlatincaya kadar. bende de oyle oldu. saymak istemedim, saymadim aylari. her gun bir gorevmis gibi tekrar kanattim orayi. kabuk tutmasin, iyilesmesin diye. iyilesirse beklenmeyecekti cunku artik. onun actigi yaranin onsuz iyilesebildigi kanitlanmis olacakti. -hayatin gercegiydi bunlar. niye abartiyorduk canim bu kadar?- hani herkesin bildigi, olum gibi bir sey olacak, ama kimse olmeyecekti. sureci geciktirmekti benim yaptigim. olum gibi olan seyi ertelemek. ama felaketi surekli taze ve diri tutmak: yasasin mazosizm! ama nicin? nicin vazgecmemek gercekten? boylesine tutunmak coktan tarihe gomulmus ihtimallere. hayat neden sahici insanlara hic acimiyor. ve ne kadar derinse o kadar kotu bitiyor. her kucuk naifliginiz icin korkunc cezalar cekiliyor. ve bazi hayalleriniz cok pahaliya patliyor.
bazen cevremdeki insanlarin ne kadar degistigini, artik baskalarina gulumsedigimi fark edip sasiriyorum. naber diyor, neler yaptin, hatirliyorum ki surekli zaman degismis yine, degisiyor. bazen ama, azimsanmayacak bir siklikla hem de, dayanamayip yine kanatiyorum yarayi. daha ne kadar surecek bu boyle bilmiyorum. hala cok zor geliyor. anlatamiyorum, gelip bogazimin dugumune oturuyor. yapilmasi gerekeni yapmis olmak insani rahatlatmiyor. cunku cok gec kalindi. bunlari dusunmek icin bile oyle gec ki. ama zaman kayip ve simdiler sonsuz yine, cok uzak bir zamandaki gibi ama hic hayal edemeyecegim bir sekilde. sen orda bensiz gulumserken. icim aciyor ama sucu ustlenecek kimse yok. koseye sikismisligim, caresizligim, sensizligim her seyi tekrar tekrar ustlendi, bir tek bu haric, icim aciyor.
29 Ekim 2014 Çarşamba
26 Ekim 2014 Pazar
131212 0252
"mutsuzluk, seni icine ceken bir karadelik gibi sanki" demisti bana. mutsuzluk aslinda daha cok, bir tumore benziyor. hayatimin herhangi bir yerinden baslayip her yerine sicrayan, yayilan, sonunda nereye baksam onu gordugum, yapis yapis, simsiyah, kocaman bir tumor mutsuzluk. ben temizlemeye calistikca, her yere bulasiyor sanki. ellerime bulasiyor once, gozlerime, dudaklarima, beni ele geciriyor. sonra benden bagimsizlasip odama, giysilerime bile bulasiyor. her yerde mutsuzluk tumorleri. bir hastalik bu. bazen benden once gidiyor gidecegim yerlere. yururken bir sokagin basinda onunla karsilasiyorum. boyle olmayacak.
sorularina cevaplar istiyor o. ben sorulardan korkup onlari gecistirmez ve gercek cevaplari bulursam, o zaman kuculecek hepsi.
ve insanin bir tumorle yasamaya calismasi kolaycilik degildir.
sorularina cevaplar istiyor o. ben sorulardan korkup onlari gecistirmez ve gercek cevaplari bulursam, o zaman kuculecek hepsi.
ve insanin bir tumorle yasamaya calismasi kolaycilik degildir.
22 Ekim 2014 Çarşamba
+ya boyle yapmamaliyiz hafta bitcek nerdeyse yarin bk'yi bitiriyorum tamam hizli hizli gecicem
–tamam artik bugun sondu alisma sureci falan yarin yardirmaliyiz
+yardirmazsak serefsiziz
–duzsunler bizi
idealizmin de, o igrenc tutulup kalmalarin da gozu kor olsun, 3. sinavimiza hazirlanirken motive olma seklimiz biraz deyisiklesti galiba. :(
–tamam artik bugun sondu alisma sureci falan yarin yardirmaliyiz
+yardirmazsak serefsiziz
–duzsunler bizi
idealizmin de, o igrenc tutulup kalmalarin da gozu kor olsun, 3. sinavimiza hazirlanirken motive olma seklimiz biraz deyisiklesti galiba. :(
20 Ekim 2014 Pazartesi
yine her sey cok anlamsiz gorunmeye basladi. iki haftada coktu yalnizlik. bugun kutuphaneye gidemedim, tek basima napicam orda dusuncesinden biraz da. eskisehir'de tanidigim kimse kalmadi gibi bi sey. haftasonu dersaneye gittigim icin bikac insan goruyorum ama haftaicleri cok sikiliyorum o yuzden. oglen yemek yeme olayi tam bi iskence mesela ve bu oyle uzun suredir basima bela ki. ya hic sevmedigim meselik cafe'nin kalabaligi/ugultusu icinde kendime bi yer bulup tek basima oturuyorum ya da okul civarinda bi yerlere gidiyorum. cok sikici.. aksamlari da genelde kendimi evde yemegimi yiyip calisirim diye kandirip eve yollaniyorum ama evde calisamiyorum. bu isi nasil cozucez bilmem. kis da geliyo, oyle zirt pirt istedigim yere de gidemem aralarda. bakalim artik. sonra yemek yemeyi sevmiyorum diyince sasiriyolar.. siz olsaniz anorexia olmustunuz coktan.
bugunlerde kisi sevmedigimi hatirladim. hatta neden sevmedigimi de; sabahlari yataga yapismalarimi, her daim biraz daha fazla telasli oluslarimi ve ellerimin her telaslandigimda biraz daha fazla terleyisini. benim mevsimim sonbahar zaten. ama agustos sonlari, eylul.. sonrasi iih.. hem surekli usuyorum, neyle isiniyim. insan olmadigi kesin, belki fikirler.
.
hayatta cogu sey algiyla alakali, sizce de oyle diil mi? mesela simdi bana yine her sey tepetaklak gozukucek, oyle olmasa bile, sevdigim insanlardan uzakta, anlasilamamis ve yalniz birakilmis biri oldugumu hissedicem, cunku olaylarin yalniz bu yonunu gorucem.. iste bunu engellemeyi bi turlu beceremiyorum hala.. tek istedigim yakinlik ve samimiyetken isler nasil bu noktaya gelebiliyor, beni cok iyi tanidigini dusundugum bir insanin "orada dur," demesine neden olacak ne yapiyorum hic anlamiyorum. ben yine herkesin kendime soracagimi bildigi soruyu sorarim kendime konu onlar icin coktan degismisken: gercekten bu kadar boktan biri olabilir miyim? hayir yani o kadari mumkun diil de galiba. samimiyetsiz iliskiler en temizi. sifir sorumluluk. gerektigince yakinlik. ya da daha da iyisi hic iliski. zaten yakinda nirvanaya ulasicam sanirim. yine cok canim yaniyor. oyle yaniyor ki ben yarin temiz bi baslangic yapayim derken mesela haftanin butun gunlerine sicriyor izleri. sonra ugras dur. uzulmeye vaktim olsa dibine kadar uzulur bununla bi seyler yapardim, gitarimi yalan yanlis tingirdatmaya baslar ya da biraz kaliteli seyler yazardim. ama ancak bu kadarina var iste. off, cok karardik yine dimi. neyse siktir et.
ailem (ve onlarin sagladigi maddi/manevi imkanlar) disinda sansli oldugum bi konu var mi hayatta, su an gercekten bilmiyorum. eskiden zekama guvenir, onun icin sukrederdim.. oyle sacma seylere bulastim, oyle yanlis kararlar aldim ve aklimi yanlis kararlarimin sonuclariyla oyle kirlettim ki hala o kadar akilli miyim sorusunun cevabini verebilecek biri yok.
neyse, yine kotu seylerden bahsettim, sanki ilk defa yalniz kaliyorum, diil. tatliya baglayamasam da toparliyim, cunku bunlar hep fasafiso aslinda. guclu olmak lazim, sizi bilmem, benim gucsuz olma luksum hic yok, baya da gelistigimi saniyorum bu konuda her seye ragmen. bak sana hayatimin donemsel tanimini yapiyim; dumduz bi cizgi, ve sonuna dek oyle kararli ki yolundan hic sapmamis, hem de gereklilikten diil sadece oyle istediginden. once o cizginin disinda hayaller kurulmakla yetinilmis. sonra sen sag ben selamet.
bugunlerde kisi sevmedigimi hatirladim. hatta neden sevmedigimi de; sabahlari yataga yapismalarimi, her daim biraz daha fazla telasli oluslarimi ve ellerimin her telaslandigimda biraz daha fazla terleyisini. benim mevsimim sonbahar zaten. ama agustos sonlari, eylul.. sonrasi iih.. hem surekli usuyorum, neyle isiniyim. insan olmadigi kesin, belki fikirler.
.
hayatta cogu sey algiyla alakali, sizce de oyle diil mi? mesela simdi bana yine her sey tepetaklak gozukucek, oyle olmasa bile, sevdigim insanlardan uzakta, anlasilamamis ve yalniz birakilmis biri oldugumu hissedicem, cunku olaylarin yalniz bu yonunu gorucem.. iste bunu engellemeyi bi turlu beceremiyorum hala.. tek istedigim yakinlik ve samimiyetken isler nasil bu noktaya gelebiliyor, beni cok iyi tanidigini dusundugum bir insanin "orada dur," demesine neden olacak ne yapiyorum hic anlamiyorum. ben yine herkesin kendime soracagimi bildigi soruyu sorarim kendime konu onlar icin coktan degismisken: gercekten bu kadar boktan biri olabilir miyim? hayir yani o kadari mumkun diil de galiba. samimiyetsiz iliskiler en temizi. sifir sorumluluk. gerektigince yakinlik. ya da daha da iyisi hic iliski. zaten yakinda nirvanaya ulasicam sanirim. yine cok canim yaniyor. oyle yaniyor ki ben yarin temiz bi baslangic yapayim derken mesela haftanin butun gunlerine sicriyor izleri. sonra ugras dur. uzulmeye vaktim olsa dibine kadar uzulur bununla bi seyler yapardim, gitarimi yalan yanlis tingirdatmaya baslar ya da biraz kaliteli seyler yazardim. ama ancak bu kadarina var iste. off, cok karardik yine dimi. neyse siktir et.
ailem (ve onlarin sagladigi maddi/manevi imkanlar) disinda sansli oldugum bi konu var mi hayatta, su an gercekten bilmiyorum. eskiden zekama guvenir, onun icin sukrederdim.. oyle sacma seylere bulastim, oyle yanlis kararlar aldim ve aklimi yanlis kararlarimin sonuclariyla oyle kirlettim ki hala o kadar akilli miyim sorusunun cevabini verebilecek biri yok.
neyse, yine kotu seylerden bahsettim, sanki ilk defa yalniz kaliyorum, diil. tatliya baglayamasam da toparliyim, cunku bunlar hep fasafiso aslinda. guclu olmak lazim, sizi bilmem, benim gucsuz olma luksum hic yok, baya da gelistigimi saniyorum bu konuda her seye ragmen. bak sana hayatimin donemsel tanimini yapiyim; dumduz bi cizgi, ve sonuna dek oyle kararli ki yolundan hic sapmamis, hem de gereklilikten diil sadece oyle istediginden. once o cizginin disinda hayaller kurulmakla yetinilmis. sonra sen sag ben selamet.
gizlenmis arabeski severiz biz. minimal yasamayi hayal ederiz hep, ama gorunurdeki basitligin biraz derinine indigimizde, orda bolca duygu gormeyi bekleriz. surekli degil belki, ama illa ki orda olduklarini bilmek isteriz. sacma sevgi sozcuklerimize, alaylarimiza anlam katsinlar. aptal kosturmacalarla gecen tatsiz gunlerde bile yasamaya deger olan seyleri hatirlatsinlar diye.
18 Ekim 2014 Cumartesi
17 Ekim 2014 Cuma
eyes wide shut
o gunden sonra ikisi de ayni sarkilari dinlerken birbirini dusundu. ikisi de bunu fark eder etmez kafalarindaki dusunceleri hizla kovdu. (aslinda ortak anlamlar yukledikleri cok fazla sarki yoktu, yine de nerde, ne zaman yakalayacaklari belli olmuyordu.) yalniz bazi gunler uykuya dalmadan, ve uyandiktan hemen sonraki o yalniz dakikalarda, ikisi de bunu pek beceremedi. onlari kovmak bir yana, kimi zaman gozlerini kapatinca beliren o resimde kaybolmak istedi. bazen sebepsiz mutlu olundu o dakikalarda, bazen biraz uzulundu. her iki durum da fazla uzun surmedi. kalkip gune karistiklarinda ruyalar herhangi bir iz birakmadan soldu, resmin tamami unutuldu.
9 Ekim 2014 Perşembe
yeniden, nasılsın?
çok ayrılık gördüm böyle
tüm istedikleri bir ışıktı
o kadar azına razı oldular ki
içlerinde çok az öfke vardı
adımlarını duyarım, seslerini duyarım
sıradan şeylerden bahsettiklerini
gazetelerde okuduğunuz küçük şeyler gibi
ya da akşam evinizde konuştuklarınız
size ne yapıyorlar, hanımlar ve beyler?
zayıf kayalarınız ufalanacak yakında
parçalanmış görünüşünüz
kalbim çekildi yolunuzdan
her şey olduğu gibidir
zaman zaman dünya titrer
şanssızlık sadece şanssızlığa benzer
çok derin, çok derin, çok derin
mavi gökyüzüne inanmak istersiniz
bu çok iyi tanıdığım bir his
bazı zamanlar inanıyorum hala
hala inanıyorum, kabul etmeliyim
ama inanmıyorum kulaklarıma
ah, evet sana çok benzerim
ben de tıpkı senin gibiyim
senin gibi, bir kum tanesi gibi
ebediyen dökülecek kan gibi
hep yaralanacak parmaklar gibi
evet, ben senin dost yaratığınım
çok ayrılık gördüm böyle
tüm istedikleri bir ışıktı
o kadar azına razı oldular ki
içlerinde çok az öfke vardı
adımlarını duyarım, seslerini duyarım
sıradan şeylerden bahsettiklerini
gazetelerde okuduğunuz küçük şeyler gibi
ya da akşam evinizde konuştuklarınız
size ne yapıyorlar, hanımlar ve beyler?
zayıf kayalarınız ufalanacak yakında
parçalanmış görünüşünüz
kalbim çekildi yolunuzdan
her şey olduğu gibidir
zaman zaman dünya titrer
şanssızlık sadece şanssızlığa benzer
çok derin, çok derin, çok derin
mavi gökyüzüne inanmak istersiniz
bu çok iyi tanıdığım bir his
bazı zamanlar inanıyorum hala
hala inanıyorum, kabul etmeliyim
ama inanmıyorum kulaklarıma
ah, evet sana çok benzerim
ben de tıpkı senin gibiyim
senin gibi, bir kum tanesi gibi
ebediyen dökülecek kan gibi
hep yaralanacak parmaklar gibi
evet, ben senin dost yaratığınım
Now is the time for a digression in which to describe our heroes' feelings:
Arthur keeps watching his feet, but his mind's on Odile's mouth and her romantic kisses.
Odile is wondering if the boys notice her breasts moving under her sweater.
Franz thinks of everything and nothing. He wonders if the world is becoming a dream or if the dream is becoming the world.
***
Franz would have given a lot... His gold watch, his American books, his two hands, he didn't know exactly... But he would have given a lot to console Odile. One only had to look at her to realize the world was crumbling around her.
***
-Isn't it strange how people never form a whole?
-In what way?
-They never come together. They remain separate. Each goes his own way, distrustful and tragic. Even when they're together, in big buildings, or in the street.
7 Ekim 2014 Salı
belki bi gun butun o gereksiz huzunleri balkondan firlatir, yavasca kanat cirpip gozden kayboluslarini izlerim. (arkalarindan bi de sigara yakarim.) ama bi kismini mutlaka odamda saklar arada bir cikarip tozlarini alirim. yarim yamalak vedalasmalar, cok ama cok yalniz kalislar, son oldugunu bilmeyen son opucukler, guzel ruyalardan pisslik gerceklere uyanislar.. sakin kusmesinler, hissedilmek icin buyuk yolculuklar gerektirdiler. belki bi gun insanlarimi daha az uzer, hak ettikleri gibi daha cok gulumsetir ve gururlandiririm. birden kendimi o karanlik gezegende bulup suratimi asarak azicik vaktimizin icine etmem mesela.. belki bi gun, yeniden inanirim. yeniden asik olur ve bu kez cok tatli bi sarkiyi arka arkaya on yedi defa dinleyerek sevdigim adama kucuk sacma ve umutlu siirler yazarim.. olur ya belki.. yasayip goruruz – sikca soylenildigi gibi!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)